Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 C. Angela Westland

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Emily Constantine
Muggle
Muggle



Galleon : 34308
Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 04/07/12

C. Angela Westland Empty
MesajKonu: C. Angela Westland   C. Angela Westland EmptyÇarş. Tem. 04, 2012 2:34 pm


    Yağmur hafiften yağmaya başlamıştı. Dikkat çekmemek için tamamen siyahlara bürünen Angela siyah pelerinin şapkasını taktı. Siyah pelerinin altına fazla dikkat çekmemek adına ve atının üzerinde rahat oturabilmek için siyah bir gömlek ve abisinin dolabından gizlice aldığı siyah binici pantalonu vardı. Atınında siyah oluşu onu tamamen görünmez hale getiriyordu. Ancak sarı-kahverengi karışımı saçı buna engel oluyordu. Yağmur daha da hızlanmadan Pyke'a varmak için atının eğerini sıkıca tuttu ve biraz daha hızlanması için ayaklarını atının böğrüne vurdu. Hayatının büyük bir kısmını geçirdiği atı Bessie ürkerek daha da hızlandı. Yağmur damlaları yüzüne taş misali çarparak yanaklarından aşağıya süzülüyordu. Yağmuru seviyordu. Ancak yağmurun teninde bıraktığı serinliği veya tenine çarpan sert yağmur damlalarını hissedemiyordu. Aslında uzun zamandır hiçbir şey hissetmiyordu. Ne acı, ne mutluluk, ne de heyecan. Hiç bir şey hissetmiyordu. Adeta hissizleşmişti. Düşüncelerini tozlu bir rafa attıktan sonra hedefine adaklandı. Pyke. Şimdi ise Angela'nın düşünebildiği tek şey Pyke'a hemen varıp namıdeğer kediciği ve Loras ikilisini bulmaktı. Ne zaman nerede olduklarını kimse kolay kolay bulamaz veya tahmin edememezdi. Ancak Angela onları tanıyacak kadar uzun zamandır beraberlerdi. Ne zaman, nerede olacaklarını tahmin edebiliyordu. Aralarındaki ilişki bir nevi çıkar ilişkisiydi. Angela, Anita ve Loras'ı başları derde her girdiğinde bir yolunu bulup onları kurtarıyordu. Onlarda bunun karşılığında Angela'nın gizli işlerini yapıyorlardı. Onları ilk kez Casterly Kayasının yakınlarında yakalamıştı. Biraz zor olmuştu ancak sonunda onları yakalamayı başarmıştı. Ancak onlar bir anlaşma yapmak istediler. Angela eğer onları her başları belaya girdiğinde kurtarırsa Angela'nın istediği her şeyi yapacaklarını söylediklerinde bu anlaşma ona çok cazip gelmişti. Herkesin gizli saklı işleri olurdu. Angela'nın da vardı. O zamandan bu yana her üççüde sözlerini tuttular. Şuan da Angela'nın onların yardımına ihtiyacı vardı.

    Pyke'a vardığında manzara adeta büyüleciydi. Ama bu Angela'nın umurunda dahi değildi. Tek istediği Anita ve Loras'ı bulmaktı. Başını öne eğerek atının hızını biraz daha arttırdı. Pyke da bulunan ormanın derinlerine atıyla beraber hızla daldı. Orman olabildiğince karanlık ve sessizdi. Tabii Bessie'nin çıkardığı toymak sesleri dışında. Oldukça ses çıkarıyorlardı. Siyahlar içinde olması pekte bir şeyi değiştirmemişti. Yanından geçtiği ağaçlarda bir hareketlik sezdi. Atının eğerine sıkıca tutup kendine doğru çekerek Bessie'yi yavaşlattı. Ormanın ortasında öylece durmuş etrafına bakıyordu. Ağaçlarda yeniden bir hareketlik sezince yüzüne sinsi ve memnun bir gülümseme yayıldı. Atından aşağıya yavaşça süzülerek indi. Eldivenlerini elinden çıkardı ve atı Bessie'nin üzerine bıraktı. Ormanın içerilerine doğru biraz daha ilerledikten sonra durdu. Ellerini belline koydu. ''Hadi kedicik, saklanmayı bırak artık.'' Ormanın içerilerine doğru seslenmişti. Ancak ses yoktu. Derin bir nefes aldı ve bıkkın bir sesle tekrardan bağırdı. ''Hadi ama çocuklar. Oyun oynamayı bırakın. Loras. En azından sen ortaya çık.'' Seslendikten bir süre sonra ağaçtan genç bir adam indi. Yüzünde beli belirsiz bir gülümseme vardı. Loras'ın ardından arkasındaki ağaçlardan birinden biri daha aşağıya indi. Bu kişinin Anita olduğundan kesinlikle emindi.

    ''Meleğim, bizden önce burada olmana sevindim.''

    Dudağının kenarında bir gülümseme ile ona yaklaşıyordu. Angela gözlerini devirdi. Sevecen ve sevimli olmada ondan daha kötüsü yoktur. Gökyüzünde bir şeye gülümseyerek baktığını fark edince başını yavaşça kaldırdı. Beyaz bir güvercin. Ancak bir kanadı eksikti. Tek bir kanatla uçabilmek imkânsızdı. Gözlerini kısıp tekrar baktığında güvercinin bir kanadının siyaha boyanmış olduğunu fark etti. Bu işte namı değer dostu kediciğin parmağı olduğundan emindi. Güvercin Greyjoy sarayı tarafına doğru uçtu. Kediciğin aklında ne olduğunu merak ediyordu. Yani bir iş çevirdiği ortadaydı. Yine neyin peşindesin, der gibi bakış attı. O ise sadece gülümsedi. Bakışlarını Anita'dan Loras'a çevirdi. O da bir şey bilmiyorum dercesine bakıyordu. Ancak yüzüne yayılan alaycı gülümsemeden bir şeyler çevirdikleri açıktı. Belki de Angela giderek deliriyordu. Düşüncelerini bir tarafa attı ve odaklandı. Sakinleşmeye çalışıyordu. Hemde daha neye öfkelendiğini bilmediği halde. Angela artık öfke sorunu halletmesi gerektiğinden emindi. Her şeye öfkeleniyor ve parlıyordu. Karşısındaki kişiyi sürekli dehşete düşürüyordu. Anita ve Loras, Angela parladığında hiç aldırmazlardı. Sanki onlara gülümsemişim gibi davranırlardı. Belki de onlarla iyi anlaşmasının sebebi de buydu. Anita ağaçları işaret etti ve en yakınındaki ağaca tırmandı. Loras da hemen ardından gitti. Angela sıkıntı dolu bir iç çekişin ardından tırmandıkları ağacın yanındaki başka bir ağaca tırmandı. Sağlam bir dal bulunca üzerine oturdu. Artık bir açıklama bekliyordu. Ancak herhangi bir şey de söylemiyordu. Çünkü onları tanıyordu. Açıklama yapmaları gerekseydi yaparlardı.

    Şimdi ise sadece bekliyorlardı. Ağaçların kızgın rüzgârdan birbirlerine çarparak çıkardıkları garip sesleri, baykuşların çıkardığı ürkütücü sesleri ve ormanı oluşturan diğer tüm sesleri dinliyordu. Huzur vericiydi ama Angela huzurdan nefret ederdi. Getirdiği rahatlık ve gevşemenin başa bela olduğuna inanırdı. Her zaman huzursuz ve hazırlıklıydı. Artık beklemekten sıkılanca tekrar iç geçirdiğinde kedicik ona bakıp gülümsedi. ''Biraz sabırlı ol.'' Peki dercesine bir bakışın ardından tekrar gözlerini devirdi. Bir çıtırtı duyunca başını sesin geldiği yöne çevirdi. Bariz bir şekilde bu sesin kurmuş ağaç dalına veya ona benzer bir şeye basan birinden geldiği ortadaydı. Ardından ürkmüş ve etkileyici bir aksanla konuşan genç bir kızın sesi kulağına geldi. "Anita, benim. Buradayım." Üzerinde siyah pelerini olan biri onlara yaklaşıyordu. Angela gibi ormanın karanlığı ile bütünleşip görünmez olmak istemiş olmalıydı. Pelerinin kaliteli ve oldukça pahalı bir kumaştan yapıldığı ortadaydı. Onun bir soylu olduğunu hemen anlamıştı. Saraydan çıkmayan çoğu soylu ürkek ve narin olurdu. Angela gibi asi bir soylu değillerdi. Yani birçoğu öyle değildi. Genç kızın duruşundan ürkek olduğu kanısına varmıştı. Bir kahkaha attı ve ardından üzerinde oturduğu ağaçtan aşağıya atladı. Sert toprak zemine ayağını bastığı anda genç kızın yüzüne hançer doğrulttuğunu gördü. "Olduğun yerde kal." Genç kızın bu sözleri üzerine Anita'ya baktı ve ardından beraber kahkaha attılar. Genç kız onların kahkahaların rahatsız olmalıydı ki etkileyici aksanıyla konuşmaya devam etti. "Biri bana neler olduğunu anlatırsa müteşekkir olacağım." Bu kadar nazik konuşmasından dolayı Angela tekrar bir kahkaha attı. Kahkahaların üzerine Loras da aşağıya indi. Genç kızın yüzü ona tanıdık geliyordu. Belki bir Greyjoy soylusuydu, diye düşündü. Greyjoy Leydisi teyzesiydi ve bu yüzden Greyjoylar ile sürekli görüşürlerdi. Yine de karşısındaki kızın Greyjoy olup olmadığından emin değildi. Soylu kız Anita'ya bakıyordu ve bir açıklama bekliyordu. Aslında Angela da ne olduğunu bilmiyordu. Anita'nın açıklama yapması en iyisi olacaktı. Buraya gelmişti çünkü onlarla bir işi vardı. Ama onlar yapacakları işin karşılığını almadan hiçbir şey yapmazlardı. Kısaca önce bir oyun oynamaları gerektiğini biliyordu. ''Hadi Anita sevimli kızımıza ne oynayacağımızdan bahsetsen iyi olur.'' Alaycı gülümsemesi her zaman ki gibi dudağının kenarında duruyordu. Ne oyunu, der gibi bakınca genç kız tekrar kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Karşısında duran koyu kahverengi saçlı ve korkudan yada tedirgin oluşundan gözleri normalden daha iri duran genç kıza baktı. Ardından kendini beğenmiş bir edayla ''Kedicik seni buraya davet ettiği ise emin ol bir oyun oynamak istiyordur. Beni anlıyor musun?'' dedi ve yüzüne yayılan sinsi gülümsemeye engel olamamıştı. Genç kız oynayacakları oyundan pek memnun değil gibi görünüyordu. Doğrusu onun gibi bir kızın memnun olmaması normaldi. Çünkü her ne yapacaklarsa kesinlikle tehlikeliydi.

    ''Kızlar, güzel bir fikrim var. Bu gece, hayatımız üzerine biraz kumar oynayalım. Bahislerimizi ise kana, şehvete, parlak gösterişli taşlara ve büyüye yatıralım.'' dediğinde ikisi de Anita'ya soran gözlerle bakmışlardı. ''Kızlar, demek istediğim bu geceki durağımız bir falcı. Eminim namını duymuşsunuzdur. Değerli madenlerin bir büyüsü olduğuna inanan şu kadın hani.''Anita'nın ilginç fikri ve sözlerine karşılık Angela ve yanındaki kız sadece boş gözlerle bakıyorlardı. Bakışların üzerine ince parmağını kaplayan zümrüt yüzüğü gösterdi. ''Bu yüzük haybeden gelmedi herhalde, değil mi? Evet, o falcıya gideceğiz. Falcının görüntüsü sizi anlatması. Kendisi başka, bağımsız hanedanlıklar ve isyankarlar tarafından yönlendiriliyor. Kadının direk gözlerine bakmayın. İki gözünün ortasına bakın. bize sadece duymak istediklerimizi söyleyecek. Lakin gözlerinin içine bakarsanız beyninizi okur. Size gerçeklerinizi söyler. Ve gerçekler, duymak istemediğimiz doğrulardı. Sizi kendisi gibi yapar. Bir anda anlamazsınız ancak puff, ruhunuz şad olur hanımlar. Eğer birimiz kadının gözlerinin içine bakarsak diğerimiz onu uyandırmalı. Eğer uzunca bir müddet hipnotize altına alınırsanız, düşünme yetinizi kaybeder ve korkarak yaşarsanız. Korkarak yaşarsanız ise, sadece hayatı seyredersiniz. Kadın bize birkaç değerli eşya verecek. Peki eğlencemiz bunun neresinde mi? Kadının yeri bir yeraltı yerleşiminde. Küçük bir tünel, bir tür pazar yeri de denebilir. Orası hiç uyumaz. Aklınızı kullanın. Siz de uyumayın. O zaman eğlenceyi anlarsınız. Anlaştık mı? Şimdi atlarımıza binelim ve doğruca şu tepenin arkasına gidelim."

    Anita'nın sözlerini bitirdikten sonra ne Angela ne de kız itiraz etmeden atlarına binmişlerdi. Angela için oldukça uzunca süren yolculuk sırasında Angela yanında giden kızın tedirgin oluşuna karşılık dudağının kenarındaki alaycı gülümsemesini gösterdi. Ancak o da biraz tedirgin olmuştu. Kediciğin böyle bir oyunla başlarını belaya sokacağını çok iyi biliyordu. Sorun başlarının belaya girmesi değildi. Sorun o beladan sıyrılmanın yolunu bulmaktı. Angela fallara inanmazdı. Falcılar onun için bir avuç sahtekardan başka bir şey değildi. Yol boyunca işin içinden onları nasıl kurtarabileceğini düşündü. Anita atından atladığında Angela da atından atlayıp onu takip etti. Önlerine uzanan bir düzlük ve birkaç çalılık dışında hiçbir şey yoktu. Umarım bir bildiğin vardır, Kedicik, içinden geçirdi. Doğrusu gizemli bir yer bekliyordu. Büyü ile açılan bir geçit ve falcının yanına gidene kadar onlara eşlik eden bir büyücü gibi şeyler bekliyordu. Kızda Angela gibi farklı bir ortam bekliyor olmalıydı ki Anita'ya şaşkın bakışlarını yöneltti. ''Anita burada hiçbir şey yok. Bizi nereye getirdin?'' bu sözlerin üzere Anita sadece gülümsedi. Ancak bu gülümseme sevimlilikten cok uzaktı. Sinsi bir gülüştü. Anita ilerideki bir çalılığa yöneldi. Biraz uğraştıktan sonra çalılığı biraz öteye itti ve devasa bir delik ortaya çıktı. Angela önce şaşırdı ve sonra Anita'ya bakıp gülümsedi. ''Lütfen buraya atlamayacağımızı söyle.'' Bu sorunun yanıtı olarak Anita sadece kahkaha attı. Anita deliği eliyle göstererek onları davet etti. İyice heyecanlanan Angela delikten içeri girmeye gönüllü ilk kişi oldu. Anita'ya ''Umarım sonunda kötü bir şey yoktur'' der gibi baktı. Delikten gelen rutubetin kokusunu alınca önce burnunu buruşturdu ve sonra içine sürürek girdi. Birkaç metre gittikten sonra ise elleri boşluğa düştü. Ardından ise tüm bedeni ve adrenalin ve korkuyla karışık bir çığlık attı. Arkasından gelenlerinde çığlıklarını duydu. Delikten kayarak düştü, düştü, düştü ve düştü. Sonu gelmek bilmeyen delikten kayarak düşmeye devam ettiler. Artık Pyke'ın sınırlarını geçtiklerini biliyordu. Sonunda loş bir ışık gördü. Yaklaştıkça giderek büyüyordu. Sonunda görebildiği tek şey beyaz bir ışıktı. Kör olmuştu adeta.

    Yüzüne esen rüzgar eşliğinde delikten dışarı fırladı ve ne olduğunu bilmediği sert bir zemine yüzüstü kapaklandı. Delikten gelen seslerin yaklaştığını duyunca köşe doĞru kaydı. Delikten önce kız çıktı. Ardından Anita. Kız Angela'nın ilk düştüğü yere kapaklandı. Anita'nın geldiğini görünce diğer tarafa kaydı. Sonuç olarak hepsi yerde öylece yatıyordu. Hepsi bir ağızdan acı dolu kahkahalar attılar. Yavaşça oldukları yerden doğruldular. Anita önde olmak üzere yer altındaki şehre adımlarını attılat. Angela ağzı bir karış açık devasa şehre bakıyordu. Greyjoy'un altında adeta başka bir krallık hükümsürüyordu. Diğerleride şeyrin ihtişamına kapılmışlardı. Gösterişli yapılara sahip değildi. Ancak yeraltında oluşu burayı gösterişli yapıyorlardı. Etrafa aval aval bakarken askalsın düşüyordu. Ancak bunu hiç takmamıştı. Hayatında ilk kez böyle bir yere tanık olmuştu. Şehirde bir müddet ilerledikten sonra taştan yapılma ürkütücü sayılacak bir evin önünde durdular. Her zaman olduğu gibi Anita önden girdi. İçerisi Anita'nın bağsettiği değerli taşlarla süslenmişti. Her yer parıldıyordu. Ev her ne kadar büyüleyici olsada bir o kadar ürkütücüydü. Değerli taşlardan yapılma bir perdeyi Anita araladı ve içeriye girdi. Ardından Angela ve kız aynı anda içeri girdi. İçerisi loştu ve tütsülerden çıkan koku ve dumanlar ortama korkutucu bir hava katıyordu. Odanın ortasında yaşlı ve çirkin bir kadın oturuyordu. Önündeki masada bir yığın şey vardı. Karşısında üç küçük minder vardı. İlkine Angela, ikinciye Aníta ve sonuncuya diger kız oturdu. Böylece Anita ortalarında olmak üzere iki kızda onun yanına oturmuştu. Kadın ellerini iki yana açarak, taraklı ve etkileyici aksanıyla ''Hoşgeldiniz.''

    Yaşlı kadın bakışlarını Angela'ya çevirince önce bakışlarını kaçırdı sonra ise Anita'nın dediği gibi iki gözünün ortası yerine pekte açık olmayan anlına baktı. Kadın elindeki yakut küpeleri uzatınca bakışlarını gözlerinden ayırmadan elindeki küpeleri aldı. Ancak küpeleri merak edip bakışlarını avucunun içindeki yakut küpelere çevirdi. Yakut içindeki altın kabın içine adeta özenle istenmişti. Parmaklarını küpelerin üzerinde gezdirdi. Birçok mücevheri vardı. Ancak bu sanki hepsinden farklı gibiydi. Aklına garip bir düşünce geldi. Bakışlarını tekrar kadının anlına çevirdi. ''Küpeler çok güzeller. Ancak bunun içinde büyü mü var?'' Sorunca yaşlı kadının yüzüne sevimsiz bir gülümseme yayıldığını yarım yamalak gördü. Taraklı ve pürüzlü sesiyle sorusuna cevap verdi. ''Ben bir falcıyım, büyücü değil.'' elini Angela'nın masanın üzerinde duran elinin üstüne koydu. Angela irkildi. ''Gelecekte her şey istediğin ve hayal ettiğin gibi olacak. Büyük bir kale görüyorum. Üzerinde dalgalanan kırmız bir bayrak var. Bayrağın üzerinde aslan resmi var. Bir Lannister kalesi. İçerisinde güçlü ve yenilmez bir vampir ordu ve başlarında kudretli bir komutan var. O sensin. Kalenin ve ordunun sahibi. Seni harika bir gelecek bekliyor, tatlım.'' Angela'nın duyduklarından dolayı nefesi kesilmişti. Bunlar hayal ettiklerinden bile öteydi. Yaşlı kadın Angela'nın duyduklarından memnun olduğunu görünce o da memnuniyetle gülümsedi.

    Admine Not:: Baska bir sitede yazdigim bir rp umarim kabul edilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
C. Angela Westland
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Role Play Merkezi :: Role Playing Game-
Buraya geçin: